24 Haziran 2013 Pazartesi

Film Keyfi


Bu gün tam anlamıyla film izleme manyaklığına büründüm. 4 film birden izledim. Aslında öğleden sonra başlamamış ve sürekli annem tarafından çağrılmamış olsaydım bir 4 film daha izlerdim. Filmlerin her biri birbirinden güzeldi. Ben ki normalde izleyecek film bulamam,bugün aniden filmler önüme dizildi.İzlediğim filmleri sırasıyla tanıtacağım. Biraz(çokta olabilir) spoiler içerebilir.


1.Princess Hwapyung's Weight Loss
Filmin Türkçe anlamı ''Prenses Hwapyung fazlalıklarından kurtuluyor''. 2011'de çekilen filmde daha önce Unstoppable Marriage filminde izlediğim(iz) Kim Yoo Jin (Eugene) oynuyor.

Konusu: Beakje döneminde yaşayan Prenses Hwapyung,kralın güzel kızıdır. Kendisi nazik ve akıllı biridir. Tek sorunu küçüklüğünden beri aldığı kilolardır. Birgün sarayın bahçesinde dolaşırken bir ağaçta yaralı bir kuş görür. Kuşu almak için ağaca tırmanan prensesimiz dengesini kaybeder ve tam yere düşerken aniden ortaya çıkan yakışıklı bir adam onu kurtarır. Prensesimiz bu yakışıklı adama aşık olur ve evlenirler. Buraya kadar her şey güzeldir ama prensesimiz gerçekten mutlu olabilecek midir?

Konuyu kendim kısaca yazdım. Tavsiyem filme büyük bir umutla başlamanız. Güzel bir film ama ancak boş zamanınızda,sıkıntıdan izleyebileyebileceğiniz bir film. Afişten de konusu anlaşılıyor aslında. Prensesimizin kilo verme öyküsünü anlatıyor. Filmin sonundan hiç hoşlanmadığımı söylemeliyim. Bir noktaya bağlamış olsalar da  ı-ıh sevmedim ben o sonu.



2.She Is On Duty
Vurmalı kırmalı filmleri cidden seviyorum ben.Bu filmde bol bol görüyoruz. Film 2005'te çekilmiş. Filmlerini yada dizilerini izlerken kendimden geçtiğim iki muhteşem oyuncu oynuyor filmde. Biri dedektif Chun Jae-in rolündeki Kim Seon Ah,diğeri ise tam olarak işini anlamadığım No-young rolündeki izlemekten asla bıkmayacağım,gülüşüne hayran olduğum biricik ajusshim Gong Yoo.Goong Yoo ajusshimin ortaya çıktığı sahne de nerdeyse ekrana yapışıyormuşum.Annem uyardı da kendime geldim :) İkisinin de dövüş sahneleri bir harikaydı. Tekrar tekrar kendime söylediğim bir şeyi bir daha söyledim. Ben dövüşmeyi bilen erkekleri cidden çekici buluyorum. No-young rolü de hem dövüşebilen hem kibar bir karakter. Daha ne olsun.

Konusuna gelecek olursak:Chun, son gizli görevini toyluğu ve tezcanlılığı yüzünden batırmıştır.Üstüne,kendini Kore'nin Bond'u sanan burnu kalkık bir dedektif tarafından aşağılanmıştır.Aslında Chun'un siciline olumsuz yönce işlenmesi gereken bu olay;Chun'un hayatında yakaladığı en büyük fırsat haline gelir.Çünkü okul üniforması ile sinirli bir şekilde yürürken,yeni görevi için üstlerine ilham vermiştir.Seul'de birkaç hafta içinde ortalık ısınacaktır.''Tokatçılar'' olarak tabir edilen mafya babası Bae mahkeme önüne çıkacak ve cinayetle yargılanacaktır. Bae'nin hüküm giymesi için eski bir suçlu olan Cha'nın tanıklık etmesi gerekmektedir.Fakat Cha,lisede okuyan kızının hayatından endişe ettiği için tanıklık etmeye yanaşmamaktadır.Emniyet güçleri ise Cha'nın liseye giden on yedi yaşındaki kızı Seung-hee'nin can güvenliğini sağlayarak babası Cha'yı tanıklığa ikna etmeye çalışacaklardır.Bu korumayı da liseye gittiği yıllarda kızlar çetesinin lideri olan,öğretmenler ve derslerle arası hiç iyi olmayan,başarısızlıkların kadını Chun ile sağlayacaktır.(Alıntıdır)
  

Aslında film hakkında bir sürü şey yazabilirim. Filmi çok sevdim. Eğlenmekte garantili.Zaten öyle iki muhteşem insan oynuyorken nasıl güzel olmasın ki.





3.Cyborg Girl
Yukarıdaki iki güzel Kore filminden sonra kendimi bir anda Japonyanın güzel havasında buldum. Filmi çok sevdiğimi söylemeliyim. Aslında nedenini bilmiyorum. Belki Japonlar tarafından yapıldığından belki oyuncuları sempatik bulduğumdan belki de konunun ilginçliğinden.
Film 2008'de çekilmiş. Başroldeki oyuncular çok sempatik geldiler bana. Daha önce oğlanı Gokusen serisinin 2.sinde görmüştüm. Kızı ilk görüşüm ama kızın güzelliğini kıskandığımı söylemeden edemeyeceğim.

Konusu: Jiro yalnız başına hayatını yaşayan bir kolej öğrencisidir. 20.yaş gününe kadar doğum gününü yalnız kutlayan Jiro'nun karşısına 20. yaş günüde bir kız çıkar. Kızla geçirdiği birkaç saat hayatında geçirdiği en inanılmaz anlardır.Ama mutluluğu kız ortadan kaybolduktan sonra biter.Normal hayatına dönse de kızı unutamayan Jiro, 1 yıl sonra 21. doğum gününde tekrar kıza rastlar. Kız aynı gözüküyordur fakat bu sefer bir şeyler farklıdır.

Filmi nasıl anlatsam, spoiler vermeden anlatabilir miyim hiç bilmiyorum. Bu yüzden Japon filmlerini seviyorsanız, içinde her türden olay olsun istiyorsanız buyrun filmi izlemeye diyorum.




4. Droppu/Drop
İşte son izlediğim ve izlemekten keyif aldığım bir film. Boş vakit değerlendirmek için birebir. Birde böyle kanlı,vurmalı-kırmalı şeyleri seviyorsanız bu film tam aradığınız bir film.
Film 2009'da çekilmiş.Gokusen serisinin ilkinde gördüğümüz Hiroki Narimiya ve pek çok güzel yapımda oynayan ve ilk hayran olduğum Japon oyuncu Hiro Mizushima oynuyor. Boş vaktiniz varsa ve kanlı,vurmalı-kırmalı bir film arıyorsanız işte bu film tam sizlik. Her ne kadar Hiroki dövüşmeyi bilmeyen bir karakteri oynasa da dövüşmeyi bilmeden de güzel kavgaya karışıyordu. Onun kırmızı saçları yeter diyerek konuya geçiyorum.

Konusu: Özel bir okulda okuyan Shinanogawa Hiroshi(hala nasıl özel okuldaydı bu çocuk merak ediyorum.) bir gün bir mangadan esinlenerek (Be-Bop Lisesi mangası) bir maganda olmaya karar verir.Saçlarını kısacık kestirip kızıla boyar ve özel ortaokuldan(kesinlikle ortaokullu olamaz bunlar dedim sürekli) ayrılıp devlet okuluna kaydolur. Daha ilk günden okulun serseri lideri Iguchi Tatsuya tarafından çağrılır ve liderle çetin bir kavgadan sonra çeteye alınır.Bundan sonra ortaya çıkan arkadaşlık bağları konu alınır.

Film 1980lerde geçiyormuş.Zaten izlerken az miktarda da olsa bir eski havası alıyorsunuz. Özellikle oğlanların okul pantolonları beni benden almıştı.Filmi gerçekten sevdim.Ama yine sonunu beğenmediğim bir film oldu. Bu filmde bir sona bağlanmış ama keşke drama bağlayıp sonra hemen o kısmı atlayıp bir sonuca bağlamasalardı. Ne biliyim bir sezonu daha olsaydı falan.
İzlerken sadece ana karakterleri değil diğer karakterleri de bol miktarda görüyoruz. Zaten onlar filmin tuzu biberi olmuşlar. Dövüş sahnelerini çok sevdim.Komik sahnelerde boldu.Bir ayıcık vardı(adını hatırlamıyorum) o her ağladığında ben gülmekten kendimi alamadım mesela.
Onlar dövüşürken de hiç üzülmüyorsunuz zaten.Ben o kısımları yüzümde hafifte olsa bir gülümsemeyle izledim. Dram kısmı yapmaya çalışmalarına rağmen orada bile filmin esintisinden olsa gerek üzülemiyorsunuz. Belki biraz gözlerinizi doldurur.

Hiroshi'nin dayak yemesine rağmen her seferinde dalga geçmesi ve büyük bir çabayla ayağa kalmaya çalışmaları çok hoştu.Çocuğun yüzü düzelmedi zaten film boyunca.Tam diyorsunuz tamam yüzü düzeldi hooop anında değişiyor o durum. Çetenin diğer üyeleri renkli karakterlerdi.Ama sanırım ben en çok Kırmızı Savaşçı ve Beyaz Savaşçıyı sevdim.(Adlarını hatırlamıyorum.Aslında lakaplarını doğru hatırladığımdan da emin değilim. Erken yaşta bunama var bende sanırım.)

Keşke bir sezonu daha olsa dediğim nadir filmlerdendi. Hatta film bittiğinde ''Dizisini çekseydiniz keşke'' diye sitem ettim.Şimdi fark ettim de sanırım daha çok şey yazabilirim bu film hakkında(Nasıl sevdiysem artık) ama onun yerine filmden bir kaç kareyle bitirmek istiyorum yazımı.


                                                        Şu tiplere bak.Sevesim geldi.
                                                                     Cidden bazen psikopatlaşıyorum sanırım.

           ''İnsanlar o kadar kolay ölmez'' sevdim bu sözü.Film boyunca birkaç kez duyuyoruz.
                                         
                                                               Çocuk haklı :)

                                   Şunu söyleyecek erkek var mı gerçekten merak ettim.





       Her ne kadar dövüşemese de arkadaşı için en önde giden yine Hiroshi'ydi.Sevdim bu çocuğu :D



Not:Şuan bu film için özel bir yazı yazmadığım için pişmanım ama bu kadar uğraştıktan sonra başka bir yazı daha yazamayacağım galiba.



-Kendine daha bir nick bulamamış ''İkimizden Biri''nin 'BİRİ'-


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder